Modern zamanlarda bireyin çevresiyle kurduğu ilişki, sosyoekonomik dönüşümler ve mimari yaklaşımların etkisiyle kökten değişti. İnsanlar, gündelik hayatın akışına kapılarak kendilerini ve çevrelerini biçimlendirmekten uzaklaştılar, duyarsızlaştılar. Turgut Cansever'in vurguladığı gibi, şehirlerin açık uçlu ve gelişmeye açık bütünlükleri yerine, bireyi yalnızlaştıran ve kayıtsızlığa iten yapılar inşa edildi. Bu durum, bireylerin kamusal alana aktif katılımını ve sorumluluk almasını engelledi.
Richard Sennett, bu dönüşümü 'kamusal insanın çöküşü' olarak tanımlıyor. Ona göre, modern insan çevresinden kopartılarak bir tuzağa düşürüldü ve özel yaşamına odaklanmaya teşvik edildi. Bireylerin mahalleleri ve şehirleriyle bağları zayıfladı, kamusal yaşamdaki sorumlulukları azaldı. İnsanlar, mekânlar arasında hızlıca hareket eden, sorumluluk duymayan bireylere dönüştü. Sennett, mimarinin de bu süreçteki rolüne dikkat çekerek, canlı kamusal alanların yok edilmesinin, mekânı hareketliliğe bağımlı kılma gibi bir amaca hizmet ettiğini belirtiyor.
Medeniyetimizde ise, insanın çevresiyle kurduğu anlamlı ilişkiler ve kamusal alana katkısı ön plandadır. Peygamberimizin hadislerinde belirtildiği gibi, insanı ölümsüzleştiren üç eylem de kamusal alanla ilişkilidir. Kamusal alana aktif katılım, medeniyetimizde insanların birbirine faydalı olması esasına dayanır. Bu bağlamda, 'başkası cennet' anlayışı benimsenirken, Batı medeniyetinde 'başkası cehennem' anlayışının davranışlara yansıması eleştirilmektedir.
