Almanya'da gerçekleşen seçimler, Avrupa ve dünya siyaseti için önemli sonuçlar doğuracak gibi görünüyor. BSW ve FDP'nin %5 barajının altında kalması, CDU/CSU ile SPD arasında bir koalisyon hükümetinin kurulma olasılığını artırıyor. Bu durum, Almanya'nın daha istikrarlı bir hükümete sahip olmasını sağlayabilirken, aşırı sağın yükselişi ve koalisyon görüşmelerini zorlaştıran unsurlar da göz ardı edilmemeli. Yeni hükümetin en önemli gündem maddelerinden biri, Almanya'nın askeri kapasitesinin artırılması olacak. Bu kapsamda, Almanya'nın ABD'ye olan askeri bağımlılığını azaltma çabaları ve Rusya'dan gelebilecek tehditlere karşı savunma kapasitesini güçlendirme isteği öne çıkıyor.
Almanya'nın askeri gücünü artırma çabaları, ABD'nin güvenilirliğine dair artan endişeler ve Rusya'nın dış politikada askeri gücü bir araç olarak kullanması gibi faktörlerden kaynaklanıyor. Yeni hükümetin, askeri harcamaları artırma konusunda farklı görüşlere sahip olması muhtemel. CDU/CSU lideri Friedrich Merz'in GSYH'nin %2'sine ulaşma hedefi ile CSU lideri Markus Söder'in %3-3,5 oranındaki talebi arasında bir uzlaşma aranacak. Ayrıca, Fransa'nın nükleer silahlarının ortak yönetimi tartışmaları da Almanya'nın savunma stratejisinde önemli bir yer tutuyor. Bu durum, Almanya'nın nükleer caydırıcılık konusunda nasıl bir yol izleyeceğine dair önemli soruları beraberinde getiriyor.
Yeni hükümetin Rusya ve Ukrayna politikası da merak konusu. Friedrich Merz, Ukrayna'ya destek konusunda şimdiki başbakan Olaf Scholz'dan bazı noktalarda ayrışıyor. Ancak, ABD'nin Ukrayna politikalarındaki değişiklikler, Almanya'nın pozisyonunu zorlayabilir. Almanya'nın, Avrupa'nın kendi kendini savunacak güce ulaşması, ortak bir savunma stratejisi geliştirmesi ve askeri kapasitesini artırması yönündeki söylemleri, Trump'ın siyasi tarzından duyulan endişeleri yansıtıyor. Ancak, AB içindeki farklı görüşler ve ABD ile ilişkilerin önemi göz önüne alındığında, Almanya'nın bu konularda nasıl bir yol izleyeceği belirsizliğini koruyor.
